(M.Ö. 1970–1750)
YERLİ HALK İLE ASURLU
TÜCCARLAR ARASINDAKİ İLİŞKİLER.
Yrd. Doç. Dr. HÜSEYİN SEVER
Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ilişkilere ilk işaret olabilecek Sümerce, Akadca bilgiler mevcut olup, bu konuda Adap Kralı Lugal-Anemundu ve Uruk Kralı Lugal-zaggesi Amanos dağları ile yukarı memleketten bahsetmektedirler.
Akad Kralı Sargon (Sarru-kenu ) da «gümüş dağları» diye adlandırdığı Toros dağlarına gittiğinden bahsetmektedir. Daha eski kaynaklara dayanan ve Boğazköy’de yapılmış olan kazılarda bulunan("sar- tamhari=savaşın kralı) metinlerinde, Sargon'un krallığının üçüncü yılında Anadolu'ya yapmış olduğu bir seferden bahsedilmektedir. Bu seferi, Anadolu'da Purušhanda = (Purušhattum) şehrindeki Akadli tüccarların bas temsilcisi Nur-Dagan'in "Biz muharip değiliz" diyerek, Sargon'u yardıma çağırdığından ve bu seferi başlatmış olduğundan bahsedilmektedir.
Yine Anadolu'da bulunmuş olan ve Akadlı Naran-Sin'e ait olduğu bilinen yarı mitolojik bir belgede, Purušhattum, Kaniš, Hatti ve Kuššara şehirlerinin de dâhil edildiği 17 adet Anadolu şehrinin krallarının Naram-Sin'e karşı yaptıkları savaşlar anlatılmaktadır.
Ayrıca, Gudea da kitabelerinde Anadolu'daki Hahhum'dan altın ve Uršu (Urfa) 'dan da kereste getirdiğinden bahsetmektedir.
Anadolu ile Mezopotamya ilişkileri: Alisar, Kalkolitik ve eski Bronz çağları ile Truva’nın I. ve II. tabakalarında bulunmuş olan ve her ne kadar üzerlerinde çivi yazısı olmasa da, piktografik bitki motifleri taşıyan Mezopotamya kökenli silindir mühürlere rastlanmış bulunmaktadır(2).
M.Ö. 2000'li yıllarda, güney Mezopotamya'daki Babil'de olduğu gibi, kuzey Mezopotamya'daki Asur'da da mülkiyet anlayışı değişmiş, Sümerlilerin eski devlet mülkiyet sistemi yerine şahsi muIkiyet sistemi hâkim görüş halini alması ve gelişme neticesi olarak, Asur devleti Ve halkı süratle kalkınmış, dışarı açılma ihtiyacı duyulmuş ve alış-veriş şartları bakımından Anadolu en müsait pazar sayılmıştır. Bunun neticesi olarak da 1900'lü yıllarda Anadolu'da Asur Ticaret Kolonileri kurulmuştur.
Kolonilerin merkezi Kültepe (Kaniš) olmuştur. Karum ve Wabartum adi verilen diğer şubeler, en büyük Karum olan bu merkeze bağlanmışlardır. Diğer adi geçen bütün bu ticaret merkezleri Kaniš'den talimat almışlardır. Büyük sermaye sahipleri Asur'da şirketler kurmuşlar, buradan da Anadolu'ya yayılarak, tappaù diye adlandırdıkları, Samallù adını verdikleri ticari ajanlar ve yardımcıları bu şirketler adına ve kendi hesaplarına ayna, tarak gibi süs eşyasına, zamanın modasına uygun çeşitli kumaşlara ve kalaya kadar Anadolu'dan talep edilen maddeleri kara eşek kervanları ile Dicle ve Fırat nehri boylarından çıkıp çeşitli küçük, büyük ticaret merkezlerine uğrayarak, alışveriş yapa yapa Kaniš'e kadar ulasmaktaydilar.
Yukarıdaki mallara karşılık Asurlu tüccarlar, Anadolu halkının istihsal ve imal ettikleri kıymetli tasları, Madenleri, bilhassa altın, gümüş ve bakiri
Asur'a taşımışlardır.
Yerli (Anadolulu) krallara bağlı şehirler tepeler üzerinde ve kaleler içinde kuruluyordu. Asurlu kolonistler ise, bu şehirlerin eteğinde, dışında bir nevi serbest pazaryeri seklinde Karum ve wabartumlari kurmuşlardır.
Anadolu, en eski çağlardan beri, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile iklimi bakımından çeşitli kavimlerin ilgi odağı haline gelmiş ve yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı da zaman zaman istilalara ugramisur. İste Asurlu tüccarlar da kuzey Mezopotamya'ya en yakin ve en elverişli bir bölge olan Anadolu'ya ticari amaçlarla gelmişler, siyasi veya idari bir gaye gütmemişlerdir.
Asurlu tüccarların Anadolu'yu tercih sebeplerinden birisi ve en önemlisi de bu bölgede sulh ve sükûn ortamının daimi mevcudiyetidir. Çünkü ticaret kervanları Asur'dan hareket ettikten sonra, ancak Kaniš (Kültepe)'e ulaşabilmekteydiler. Kervanların emniyetini yerli (Anadolulu) krallar (/beyler) üstlenmişler, bu yüzden bütün yol güzergâhı boyunca da karakollar kurmuşlardı.
Ticari sistemin kontrolü Mezopotamya'daki Asur'dan Kültepe (Kanig /Karahöyük)'nin baş kontrolörlüğünde, bütün Anadolu'daki Karum ve wabartumlarin kontrolü suretiyle isletilmekteydi. Karum merkezleri yıllık ve beş günden oluşan haftalık vazifelendirilen devri memuriyet ve hizmetlerle yürütülmekteydi.
Anadolu'da Purušhattum, Hahhum ve Kuššara gibi büyük şehirlerde ruba'um rabi'um adı verilen "büyük mahalli krallar" vardı. Diğer şehirlerdeki ruba'um adı verilen krallar da bunlara bağlı idiler. Ayni zamanda, normal olarak şehir ve yakin çevresini idare eden müstakil krallar da bulunuyordu. Kültepe metinlerinde müstakil olarak ülkesini idare eden kadın beyler (rubatum)'den de bahsedilmektedir.Rubatum'lar esi ruba'um rabi'um veya yalnız Ruba’um ile birlikte ülkeyi idare ettikleri gibi ayrıca müstakil olarak da tek başına ülkesini idare etmekteydi.
Yine bazı memuriyet unvanlarından da anlaşıldığı üzere, şekillenmiş saray teşkilatları da vardı. Krallıklar ve şehirler kendi, içlerinde halkın işlerini sistemli ve kontrollü yürütmek üzere de teşkilatlanmış ve bir nevi lonca teşkilatı kurmuş bulunuyorlardı. Bu dönem Orta Çağın lonca sisteminin bir başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu sistem (daha sonraları Selçuklu İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde daha da gelişmiş olarak son zamanlara kadar devam edegelmistir. Bu gün hala kutlanmakta olan Kırşehir "AHİ EVRAN" şenliklerinde bu meslek teşkilatları, terbiye ve geleneği yaşatılmaya çalışılmaktadır.
Yerli halk tarafından altın, gümüş ve bakir istihsal edilmekte, çeşitli yerli kumaşlar dokunmakta olup, ayrıca ticari hayatta da pek aktif bir rol aldıkları görülmektedir. Bunların dışında, esas itibariyle saraylarda çalışan memurların dışında, yerli halkın basit ziraatçı hayati yaşadığı anlaşılmaktadır.
Yerliler de kendi aralarında bazen Asurca çivi yazısı ile mektuplaşmaktaydılar. Biribirlenden daha çok ev, arsa, koyun, hububat, bal, yağ vs. alışverişi yapmaktaydılar. Asurlu tüccarlar ile yerlilerin ayrı takvimleri, mühletleri olduğu gibi, ayrı ağırlık ölçüleri de bulunduğu anlaşılmaktadır. « ina aban matim šaqalu=memleketin taşı (ağırlık ölçüsü) ile tartmak » deyimini burada vermekle, yukarıdaki söylenenleri teyid etmiş oluyoruz.
Anadolu halkının hukuk anlayışına da temas edecek olursak, Ruba’um rabi'um denilen büyük ve Ruba’um adı verilen küçük şehir krallıklarının yanında, müstakil olarak kendi krallığını idare eden şehir kraliçelerinin de mevcudiyeti gibi, yerlilerin birebirleriyle ve yerli kadınlarla Asurlu tüccarların evlenme ve boşanmalarda, erkek ve kadının eşit haklara sahip olduklarını görmekteyiz. Şimdiye kadar neşredilmiş metinler arasında bu konularda ele geçmiş vesikalar maalesef ancak otuz civarında olup, çok azdır. Bu belgeler sayesinde, eski Asur ve Anadolu'da kızların çocuk yaşlarda nişanlanması olayına da şahit olmaktayız. Anadolu'da bu olaya "beşik kertmesi" denmektedir (3).
Ayrıca, başka bir metinde ise, daha önce bahsi geçen beşik kertme olayı gerçekleştirilmiş, fakat esas muhatap olan çocukların babaları vefat ettiği için büyük ağabeyler söz sahibi olmuşlardır. Ancak bu metinde bahsedildiği üzere, damat adayına nişan hediyesi olarak vaat edilen "bel kemeri" verilmediği için, aynı zamanda erkeğin beklemekten yaşı çok geçmiş olduğundan, mahkemeye müracaat ederek şahitler huzurunda nisanın bozulduğuna ve erkeğin başka Asurlu bir kız ile evlenebileceğine karar verildiğine şahit oluyoruz (4).
Bunun dışında, esasında Sami satın alma, evlenmesi (= Kauf-Ehe) ve "Levirat" adi verilen, kocası ölen gelinin başka bir erkekle evlendirilmesi sistemine bağlı olarak hayatlarını sürdüren Asurlular da, şayet Anadolu'da yerli bir kadın ile evli iseler, Anadolu'nun başka neresinde olurlarsa olsunlar, ikinci bir kadın ile evlenemeyecekleri, şahitler huzurunda ve belgelerle tanzim edilmekte, Asur’a döndüklerinde ise, orada uzun zaman kalacakları için, "qadiştum" adi verilen hafifmeşrep bir kadınla, muvakkat bir zaman için evlenebilecekleri de kaydedilmektedir.
Hukuki evliliklerde, evlendiklerinden itibaren iki sene içinde, kadın esine çocuk doğuramaz ise, o zaman bizzat kendisi bir kadın esireydi kocası için satın alacak, istenilen çocukları elde ettikten sonra evlilik hayatları yine gibi normal şekilde devam edecektir.
Yukarıda kısaca arz etmeye çalisugimiz bu bilgileri biz, Kültepe veya daha geniş bir ifadeyle "KAPADOKYA TABLETLERI" adı verilen ve M.Ö. 2000'li yılların başında Anadolu'da Ticaret Kolonisi kurmuş olan Asurlu tüccarlar ile kısmen de Anadolu yerlilerinin bıraktıkları vesikalardan öğrenmekteyiz.
Asur ve Mezopotamya tarihine daha etraflı bir şekilde nüfuz imkânı veren bu vesikaların, Asur'dan çok Anadolu topraklarında ele geçmesi ise, Türk bilim âlemi için olduğu kadar, dünya yüzündeki bütün Eskiçağ tarihçileri ve Assyriologları için de büyük bir fırsat ortaya koymuş bulunmaktadır. Bugün mevcut sayıları onbesbine yaklaşan bu tabletler, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde korunmakta olup, Prof. Dr. Emin Bilgiç başkanlığında kurulmuş olan Neşriyat Heyeti tarafından "AKT = Ankara Kültepe Tabletleri" adı altında seri yayınlara devam edilmektedir (5).
Bu belgeler, eski Asur çağı stilinde çivi yazısı ile yazılmış olup, esas itibariyle daha önce de bahsedildiği veçhile, ticari maksatlarla gelmiş olan Asurlu tüccarların alış-verişleri ile ilgili muamelelerden, az da olsa evlenme boşanma, taşınmaz mal ve köle alım-satımı ile ilgili konulardan oluşmaktadırlar.
Vesikaların esas konusu iktisadi ve ticari olması sebebi ile Koloni Çağı’nın siyasi, idari, sosyal ve dini hayatına ait bilgileri de bu vesile ile öğrenmiş oluyoruz (6).
Bu çağda, Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasında yapılan bu ticaretten her iki ülke de büyük karlar sağlamışlardır. Çünkü Asur'dan getirdikleri bir malı Anadolu'da en az iki katına satıyorlardı. Tüccarlar Anadolu şehirlerinde bile, kendi aralarında yaptıkları alış-verişlerde, borç alma ve borçlanmalarda, yıllık % 60 civarında faiz uyguladıkları halde, yerli (Anadolulu) halka ise, bazen % 240'lara varan yüksek faizlerle borç para vermişler, bu suretle yerli halkı kendilerine bağımlı kılmışlar, iktisadi bakımdan yerli halk üzerinde nüfuz sahibi olarak onları, işlerinde gündelikçi olarak çalıştırmışlardır (7).
« Mašqaltum panitum = ilk ödeme » yani birinci taksit ve « mašqaltum sanitum =ikinci ödeme » ikinci taksit tabirlerinin kullanıldığı Kt. B/k–38 numaralı metinde görüldüğü üzere, bu çağda ödemelerin taksitle yapıldığını anlıyoruz.
Tüccarlar arasında veya yerli halkla olan borç mukavelelerinde, eğer borçlu olan şahıs borcunu günü geldiğinde ödeyemezse, alacaklının muhatabı olarak ticaret odası mes'ul sayılmaktaydı. Borçlu olan şahıs borcunu ödeyemiyorsa, ticaret odası bu borcu karşılamak zorundaydı. Ticaret odaları bilhassa tüccarlara kefil oluyorlardı. Çünkü tüccarların ticaret odalarında daima kredi hesapları bulunuyordu.
Anadolu'daki yerli krallara bağlılık yemini eden Asurlu tüccarlar, ayni zamanda ticaret esnasında uymak zorunda oldukları kuralların konduğu bir protokolü de birlikte hazırlamaktaydılar. Bu protokol metninde aşağıdaki maddeler bulunmaktaydı:
1. Anadolu'daki krallığa bağlı saraya malin cinsine ve miktarına göre vergi verilecek.
2. Getirilmiş olan kaliteli kumaşlardan ilk satın alma hakki saraya tanınacaktı. Sarayların bazı özel mallar üzerinde: "amutum, aši'um, birtum ve hušarum" gibi kıymetli maden ya da taşların ticaretinin yasaklandığı veya izne bağlı olarak, kısıtlı bir şekilde yapılabilme imkânının verildiği.
Ayrıca, yerli krallar da Asurlu tüccarlara protokol anlaşmasına göre bazı garantiler vermekteydiler:
1. Yerli krallar, Asurlu tüccarların kendi resmi kurumları olan Karumlarda kanuni haklarını saklı tutup, emniyetli bir şekilde korunmalarını temin etmek.
2. Politik ve adli bakımdan Asur’a bağlı olan tüccarların serbest bölgelerdeki bütün haklarını korumak.
3. Yerli kralın, hudutları dâhilindeki yol güzergâhlarının emniyeti bakımından, soygun ve hırsızlığa karşı tedbir almak.
Asurlu tüccarlar ile Anadolu beylerinin ilişkilerini belgeleyen birinci derecede önemli olan ve 1954 yılında Kültepe'de yapılan kazıda Ib tabakasında ele geçen Kt. f/k-183 numaralı tableti gözden geçirmek gerekir:
Kt. f/k-18!
1.
a-na ka-ri-im
Ka-ni-iš qi-bi-ma
um-ma ka-ru-um
Ta-am-ni-a-ma
5.
ši-ip-ru-u sa ka-ri-im
Tur-bu-mi-it
a-na ru-ba-im sa Ta-am-ni-a
a-na ta-mu-im
ir-ba-am ub-lu-ni-su-ma
10.
um-ma šu-ut-ma a-na
ši-ip-ri-ma
a-li ši-ip-ru
ša a-ba-e-a
ša ka-ri-im Ka-ni-iš
15.
su-nu li-li-ku-nim-ma
iš-ti-su-nu
ma-mi-tam a-Ia-qi-ma
u-ma-za-ab-ni-a-ti-ma
um-ma šu-ut-ma
20.
a-Ia-am e-pa-aš
ù a-x -xx x-y-ti
[........... ] x
[.............. ]
X [............. ]
6 [......... ]
25.
ir-ba-am ni-ši-šu-um
u-za-ku-nu ni-ip-ti
28
a-li-kam e ii-ma-zi-hu
TERCÜMESI:
(1-3)
Kaniš karumuna söyle,
Tamnia karumu şöyle der:
(6-13)
Turhumit karumunun elçileri Tamnia kralına yemin etmek için (gelip) ona hediye getirdiler ve o (Tamnia krali) elçilere şöyle dedi:
(12–14) Kaniš karumunun, babalarımın elçileri nerede? (15–17) Buraya gelsinler, onlardan da yemin alacağım. (18–19)" (O), bizi hediye için sıkıştırıyor ve söyle diyor: (20) Şehir yapacağım
(21) ve [.. ...]
(22-24) [ ]
(25) 6 [ ]
(26) Ona hediye götürdük.
(27) (Bu suretle) kulağınızı açtık (dikkatinizi çektik),(ta ki,)
(28) her kim (Kaniš'den Tamnia'ya) giderse, (onu, hediye için) sıkıştırmasınlar (8).
Bir diğer enteresan belge de, Mama Kralı Anum-birbi'nin Kaniš Kralı Warsama'ya yazmış olduğu mektup metnidir.
Mama ülkesi ile Kaniš ülkesi birebirine komşu olup, her ikisi de Ruba’um denilen kırallar tarafından idare edilmekteydiler. Kaniš ülkesinde Taišama ve Mama ülkesinde de Sibuha birer hudud şehri idiler. Mektubun esas muhatabı olan Warsama'nın babası olan İnar hayatta iken, mektubu gönderen Anum-birbi arasında ideal bir barış hüküm sürmüştü. Inar'in ölümünden sonra Kaniš ve Mama ülkeleri arasındaki muahede (mamitu), inar'in halefi Waršama tarafından yenilenmişti. Yazıya konu olan mektup, Waršama'nın elde bulunmayan ilk mektubuna cevap niteliğindedir. Waršama, adı geçen mektubunda, iki ülkenin müşterek sınırlarındaki düşmanlığın karşılıklı olarak son verilmesini, yeni bir andlasma yapılarak hududlann eskisi gibi açılmasını talep etmektedir.
Anum-birbi'nin adi geçen mektuba verdiği cevapta ise:
1. Tekrar elçiler gönderilmesine kendisinin de taraftar olduğunu bildirmektedir.
2. Hudud şehri Sibuha'nın kralına karşı Waršama tarafından yapılan ithamları reddetmektedir.
3. Eski muahede hala yürürlükte olduğuna göre, yeni bir muahedeyi lüzumsuz bulmaktadır.
4. Waršama tarafından muayyen şartlar yerine getirildiği takdirde, Waršama'nın halkına Mama ülkesinde tekrar seyahat izni verileceğini haber vermekte ve belki de tutsak edilen kimseleri de serbest bırakmak arzusunda olduğunu da beyan etmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder